Türkler Hangi Alfabeyi Kullanır? Bir Psikoloğun Bilişsel Merceğinden Bir Yolculuk
Bir psikolog olarak dilin, zihinsel süreçlerimiz üzerindeki etkisini her zaman büyüleyici bulmuşumdur. Bir harfin biçimi, bir kelimenin sesi ya da bir cümlenin akışı, yalnızca iletişim aracı değildir; aynı zamanda kimliğimizin, duygularımızın ve düşünme biçimimizin bir yansımasıdır. Bu yüzden “Türkler hangi alfabeyi kullanır?” sorusu, yalnızca dilbilimsel bir merak değil; aynı zamanda kültürel hafızamızın, kimlik inşasının ve bilişsel süreçlerimizin derinliklerine uzanan bir psikolojik keşif çağrısıdır.
Bilişsel Psikoloji Perspektifi: Alfabe ve Düşünme Biçimi
Bilişsel psikolojiye göre insan zihni, dili yalnızca bir araç olarak değil, düşüncenin yapısal temeli olarak kullanır. Türklerin tarih boyunca kullandığı alfabeler —Göktürk, Uygur, Arap, Latin— aslında bilişsel bir evrimin de izlerini taşır.
Bir dönem Göktürk Alfabesi ile taşlara kazınan yazılar, zihinsel olarak somut düşünmenin; yani fikirlerin doğrudan sembollerle ifadesinin bir örneğidir. Arap alfabesine geçiş ise, soyut düşünme kapasitemizi genişletmiş, dini ve felsefi anlatımları güçlendirmiştir. Günümüzde kullanılan Latin alfabesi ise bilişsel olarak hızlı işlem yapmaya, görsel tanımayı kolaylaştırmaya ve modern bilgi akışına uyum sağlamaya olanak verir.
Bir insanın çocuklukta öğrendiği alfabe, beynin görsel işlemleme merkezlerinde kalıcı sinirsel yollar oluşturur. Bu da demek oluyor ki, alfabe seçimi yalnızca kültürel bir tercih değil; düşünme biçimimizi, hatta dikkat alanlarımızı biçimlendiren bilişsel bir yapı taşır.
Duygusal Psikoloji Perspektifi: Harflerin Duygusal İzleri
Her harf, bilinçaltımızda bir duygusal yankı yaratır. Örneğin Arap alfabesinin kıvrımlı yapısı, duygusal derinliği ve mistik anlamları çağrıştırırken, Latin harflerinin keskin çizgileri düzen, açıklık ve modernliği temsil eder.
Bir ulusun alfabe değişimi, bireylerin duygusal kimliğinde sarsıntılar yaratabilir. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte olduğu gibi, harf devrimi yalnızca yazının değil, bir ulusun duygusal kodlarının da yeniden programlanması anlamına gelir. Eski yazıyı okuyamamak, geçmişle duygusal bağın kopması demektir. Bu kopuş, toplumsal bilinçte “geçmişten yabancılaşma” hissini doğurabilir.
Bir psikolog olarak gözlemlediğim şey şudur: dildeki değişim, bireyin aidiyet duygusunu etkiler. Harfler, yalnızca kelimeleri değil; o kelimelerin arkasındaki duygusal evreni de taşır.
Sosyal Psikoloji Perspektifi: Alfabe ve Toplumsal Kimlik
Sosyal psikoloji açısından bakıldığında, alfabe toplumsal kimliğin en görünür simgelerinden biridir. Latin alfabesinin benimsenmesi, Batı’ya yönelişin sembolü olmuş, toplumsal modernleşmenin bir göstergesi haline gelmiştir. Bu durum, bireylerde “yeni bir kimlik” oluşturma çabasını da beraberinde getirmiştir.
Toplumlar, kullandıkları alfabe aracılığıyla “biz kimiz?” sorusuna yanıt arar. Harf devrimiyle birlikte Türkiye, sadece yazıyı değil; düşünme biçimini, sosyal ilişkilerini ve dünyaya bakışını da dönüştürmüştür. Bu bağlamda alfabe, bir kimlik güncellemesidir.
Modern Türk toplumu bugün, Latin alfabesiyle yazarken aslında Batı’ya entegre olmuş bir kimlik ve modern bilişsel düzen içinde var olur. Ancak aynı zamanda geçmiş alfabelerin izleri, bilinçdışımızda kültürel bir gölge olarak yaşamaya devam eder.
Psikolojik Bir Yansıma: Alfabenin Kimliğimizdeki Yankısı
Her birey, öğrendiği yazı sistemiyle birlikte düşünme biçimini de öğrenir. Latin harfleriyle yazan bir Türk, Arap alfabesini kullanan bir Osmanlı’dan farklı şekilde düşünür, hisseder, algılar. Bu, ne bir üstünlük ne de bir kayıptır; bu, psikolojik adaptasyonun bir göstergesidir.
Bir toplumun alfabesi değiştiğinde, toplumsal bilinçte bir tür “yeniden doğum” yaşanır. Yeni harflerle birlikte yeni duygular, yeni düşünme biçimleri ve yeni kimlikler filizlenir. Bu süreç, bireysel olarak da geçmişle hesaplaşmayı, içsel dengeyi ve aidiyet duygusunu sorgulatır.
Okuyucu olarak sen de kendine şu soruyu sorabilirsin:
“Benim yazdığım her harf, kimliğimin hangi parçasını temsil ediyor?”
Belki de alfabe, yalnızca bir yazı sistemi değildir; bir ulusun kolektif bilincinde yer alan psikolojik bir aynadır.
Sonuç: Harflerin Ardındaki İnsan
Türkler bugün Latin alfabesini kullanıyor. Ancak mesele yalnızca bu kadar basit değil. Bu alfabe, tarihsel olarak değişimin, bilişsel olarak uyumun, duygusal olarak ise kimlik dönüşümünün simgesidir.
Alfabe, bir ulusun zihinsel haritasıdır. Türkler için bu harita, hem geçmişin taşlara kazındığı Göktürk Yazıtlarını hem de bugünün dijital ekranlarında beliren modern harfleri içerir.
Ve belki de asıl soru şudur:
Alfabemizi değiştirirken biz, düşüncelerimizi mi dönüştürdük — yoksa düşüncelerimiz mi bizi yeni alfabelere götürdü?