Nihavent Longa: Kim Gerçekten Sahip?
Hadi biraz cesur olalım ve bu konuda gerçekten ne düşündüğümüzü söyleyelim: Nihavent Longa’nın hakkını vermek, oldukça tartışmalı bir konu. Evet, herkesin bildiği gibi bu eser, ünlü Türk sanat müziği bestecisi Münir Nurettin Selçuk’a ait olarak kabul ediliyor. Ancak, bu yaygın kabul ne kadar doğru? Gerçekten de bu eser, sadece onun yarattığı bir müzik parçası mı? Yoksa zaman içinde her bir nota, her bir ritme farklı ellere mi dokunmuş olabilir? Bu yazıda, Nihavent Longa’nın tartışmalı yönlerini ve bazen unuttuğumuz zayıf yönlerini ele alacağız. Hazır mısınız?
Eserin Kimliği: Bir Efsane mi, Yoksa Sadece Bir Eser mi?
Nihavent Longa, bir zamanlar İstanbul’un sokaklarında, eski kahvehanelerde çalınırken tüm duyuları sarhoş eden bir parça halini almıştı. Ancak bugün, bu eser, çoğunlukla “büyük usta” Münir Nurettin Selçuk’a ait olarak anılıyor. Bu kabul, yıllar içinde kökleşmiş ve zamanla bir klişe haline gelmiş olabilir. Ama gerçek şu ki, bu eserin asıl gücü sadece bestecinin ismiyle mi yoksa onun orijinal dokunuşlarıyla mı geliyor?
İlk bakışta, Nihavent Longa’nın zenginliği ve derinliği, kesinlikle bestecinin yeteneğini yansıtıyor gibi görünebilir. Ancak bir müzik parçası sadece onun yaratıcısından mı ibarettir? Bir eser, zamanla dinleyiciler tarafından farklı şekillerde algılandığında, sadece bir isimle sınırlı kalmamalı. Sanki, her bir izleyici veya her bir müzik öğretmeni bu parçayı kendi ruhunda şekillendiriyor ve yeniden yaratıyor. O zaman, gerçekten bu eserin tam anlamıyla bir sahibi var mı?
Münir Nurettin Selçuk ve Nihavent Longa: Duygusal Zeka mı, Yoksa Teknik Mükemmellik mi?
Selçuk’un müziği, genellikle duygusal derinlik ve teknik mükemmellik arasında bir denge kuruyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir başka önemli nokta var: Selçuk’un müziği bazen çok teknik, bazen ise fazla melodramatik hale geliyor. Nihavent Longa, bir yanda ritmik olarak enerjik ve akıcı, diğer yanda ise zaman zaman sıkıcı ve fazlasıyla öngörülebilir bir yapıya sahip olabilir.
Birçok dinleyici, bu eserin melodik yapısının akılda kalıcı olduğunu kabul eder. Fakat, bir noktada bu uzunluk ve sürekli tekrarlar, müziksel olarak sıkıcı bir hale gelebilir. Çünkü, evet, bu eser, çoğu zaman sürekli aynı ritmik yapıyı takip eder. Bu noktada, bir eserin “sürekli dinlenebilirliği” ile “tartışmalı tekrarları” arasındaki çizgi oldukça ince. Gerçekten bu parçayı dinlemek, her zaman ruhumuzu besleyen bir deneyim mi, yoksa daha çok hafifçe sarhoş olmuş bir melodiye dönüştü mü?
Tartışmalı Bir Sonuç: Herkesin “Eseri” Olabilir mi?
İşin en ilginç tarafı, Nihavent Longa’nın nasıl ve hangi bağlamda “herkesin” eseri olabileceği meselesidir. Herkesin bildiği o klasik ‘uzun hava’ havasını, herhangi bir ustanın şefliğinde dinlediğinizde, müziğin her bir izleyiciyi etkileyen kısmı farklı olabilir. Bu noktada, bu eserin gerçek sahibinin kim olduğuna dair tartışmalar bambaşka bir boyuta taşınabilir.
Şimdi şöyle bir soruyla karşı karşıyayız: Bir eser sadece bir besteciye mi ait olmalıdır, yoksa zamanla halkın kültürüne, ruhuna karışarak, “toplumun” eseri haline mi gelir? Nihavent Longa, her birinin farklı bir parçası olduğu ve farklı şekillerde şekillenen bir sosyal varlık gibi. O zaman bu eserin, Münir Nurettin Selçuk’tan başka sahipleri de var mı?
Sonuç: Müzikal İsyan ya da Basit Bir Klise?
Evet, Nihavent Longa, teknik olarak bir başyapıt olabilir. Ancak, bu parçanın halk tarafından sahiplenilmesi gerektiğini unutmamalıyız. Birçok insan bu parçayı “Selçuk’un” eseri olarak kabul etse de, gerçek bir sanat eserinin zamanla halkın içine sızarak şekil alması gerektiğini kabul etmeliyiz. Bütün bu tartışmaların sonunda belki de nihai cevap, bir eserin hak ettiği sahipliğin kimde olduğunu bilmekten çok, onun hangi toplum tarafından ne şekilde kabul edildiğiyle ilgilidir.
Bu noktada, tartışmayı bitirmiyorum; aksine başlatıyorum! Sizce Nihavent Longa, Münir Nurettin Selçuk’un tek elinden mi çıktı, yoksa zamanla bir halk müziği eseri olarak mı evrimleşti? Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşın; belki de bu eser hepimizin!